1 – Yeşilyurt Köyü
Kaz dağlarının oksijeni, Ege’nin serinliği
Yıllar sonra Troya’yı etkileyecek, tarihin ilk güzellik yarışmasının yapıldığı Kaz dağlarının eteklerine gizlenmiş olan Yeşilyurt Köyü bu günlere 90 hanesi ile gelebilmiş. Köyün 700 yıllık bir geçmişi olduğu düşünülüyor. Zaten köy evlerinin taş işçiliğinden yüz yılların yorgunluğu olduğunu anlıyorsunuz. Köy bugün bir sit alanı ve burada yeni bina yapılmasına izin yok. Sadece restorasyona izin veriliyor. Yeşilyurt Köyü’ne ilgi gün geçtikçe artıyor. Şimdiden birkaç konak butik otele dönüştürülmüş durumda. Tabi bu değişimde Ege Denizi’ne sadece 2,5 KM olan mesafesi de etkili. İsterseniz köyün içinde ve etrafında küçük yürüyüşler yapabileceğiniz, isterseniz de kendinizi Ege’nin serin sularına bırakabileceğiniz bir yer. Bence bu köy Assos’u tercih edenler için iyi bir alternatif.
Nerede: İzmir – Çanakkale yolunda, Küçükkuyu’dan 2 KM sonra (Çanakkale yönünde)
Google Map Link’i https://goo.gl/maps/nokMZxi5pSs
Nerede Kalınır: Butik otellerin olduğu bu bölgede Erguvanlı Ev, Manici Kasrı ve Kısık Konağı kalabileceğiniz birkaç yerden bazıları.
Nerede Yenir: Konaklama yaparsanız zaten yola erken çıkmayı düşünmeyin. Oturup bu zeytin ağacı denizinde yöresel tatlar ile zenginleştirilmiş kahvaltınızın keyfini çıkarın. Öğle ve akşam yemekleri için de yine yöresel otlar ile yapılmış hafif zeytinyağlı yaz yemeklerini tercih edebilirsiniz.

2- Sığacık
Akvaryum gibi bir deniz, cennet gibi bir koy
Asıl köy bugünkü Sığacık Kalesi içindeydi ama günümüzde kale duvarlarını aşıp bir kasabaya dönüşmüş durumda. 16yy’dan kalma bu kalenin içinde Sığacık’ın geleneksel evlerini ve farklı yapılarını görebilirsiniz. Hatta bu evlerin duvar ve taşlarını incelerseniz Roma ve Bizans döneminden mermer kalıntılar da görebilirsiniz. Aslında bu şirin kasabanın resmi tarihi 12 İyon kentinden olan Teos ile başlar. Bugün genelde sakin bir yerdir. Özel ve halka açık plajlarında bütün gününüzü geçirebilir, kale içinde dolaşabilir, Teos Antik Kentinin harabelerini ziyaret edebilir ya da Ekmeksiz Tabiat Parkında küçük yürüyüşler yapabilirsiniz. Kısacası Sığacık’da üç- dört gün hiç sıkılmadan kalabilirsiniz. Ama kasaba için de çok önemli olan organik ürün yetiştiriciliğini yakından görmek isterseniz Pazar günü olan kasaba pazarını kaçırmamalısınız.
Nerede: Seferihisar’a 7 KM uzaklıkta, Ege denizi kenarında. İzmir ve ilçelerinden Seferihisar minibüsleri ile gelebilirsiniz. Google Map Link’i https://goo.gl/maps/5brS9uu4v6w
Nerede Kalınır: Kasaba içinde pek seçenek yok. Teos Pansiyon, Antik Otel, Mandilan Pansiyon ve Zeytin Pansiyon en iyi seçenekler. Daha lüks bir yer arıyorsanız Club Atlantis ve Teao Village’ı önerebilirim.
Nerede Yenir: Ege’nin kenarında öncelik her zaman rakı ve balığındır. Limanda Liman Restaurant ve Deniz Restaurant gidilebilecek uygun yerler. Milos Rum Meyhanesi, Burç Restaurant ve Dağ Restaurant kasabanın güzel restaurantlarından. Yöresel yemekler için de hem sanat galerisi olan La Dude Art Cafe bence en iyi restaurant.
FESTİVAL: Kasım ayında buralardaysanız Seferihisar Mandalina Festivaline katılabilirsiniz. Bir yandan mandalinanızı yerken, bir yandan da konserleri takip edebilirsiniz.

3 – Birgi Köyü
Kutsal şehirde Osmanlı izleri
Bugün belki bir köy ama bir zamanlar Aydınoğulları’na başkentlik yapmış bir köy Birgi. Bu dönemden kalan Ulu Cami (1312) görülmesi gereken yapıların başında geliyor. Anıtsal Osmanlı Evleri ile tam bir açık hava müzesi burası. Aslında kurulduğu günden beri ki tarihi M.Ö. 2000li yıllara kadar gider, Kutsal şehir olarak kabul edilmiştir. Antik dönemde Zeus’un kenti, orta çağda da İsa’nın Şehri oldu. Pyrgion olan ismi Türkler ile Birgi’ye dönüştü ve gerek Birgili Mehmet Efendi ile gerekse de İmam Birgi Medresesi ile önemli bir İslam Merkezi oldu. Bahsettiğim gibi Ulu Cami görülmesi gereken yerlerden biri. Bir diğeri de Çakır Ağa Konağıdır. Ahşapları Venedik’ten getirtilen bu konak 1763 yılında yapılmış ve 18.yy Avrupa izleri de taşımaktadır. Bu şirin köyün ağaçlarla dolu serin sokaklarında gezerken daha birçok Osmanlı yapısına rastlayıp onları en güzel şekilde kareleyeceğinizden eminim. Bu arada kahvehanelerinde bir ada çayı içip ahali ile sohbet etmeyi unutmayın.
Nerede: Ödemiş’e 12 KM. İzmir ve ilçelerinden Ödemiş minibüsleri ile gelebilirsiniz.
Google Map Link’i https://goo.gl/maps/uzZCbPswyc52
Nerede Kalınır: Köy içinde birkaç pansiyon var. Birgi Oteli’de başka bir seçenek.
Nerede Yenir: Tarihi Konak Kahve Evi yerel tatlar için iyi bir yer. Emekli felsefe öğretmeni bir hanımın işlettiği bu yerin özellikle yaprak sarması ve ısırgan otlu böreği çok güzel. Kendin pişir, kendin ye tarzı bir yerleri seviyorsanız aradığınız yer Çamlık Tevfik Paşa Cumhuriyet Parkı. Keşkek ve yöreye özgü otlu pide için de Kuleli Restaurant’ı deneyebilirsiniz.

4 – Doğanbey Köyü
Tam tarih sayfalarından silinmek üzere iken…
Eski adı Domatia olan köy aslında bir Rum köyüdür. Ama 1920’lerde yapılan mübadele sonrası köy sakinleri Yunanistan’a göç etmiş, oradan gelen Türkler de bu köye yerleşmişlerdir. Fethiye taraflarındaki Kaya Köy’de olanlar bu köyde de olmuştur. Köyün dik bir yamaçta oluşu, tarıma müsait olmaması ya da tarım arazilerine uzak oluşu ve sürekli rüzgâr alması gibi sebeplerden dolayı buraya gelen insanlar yavaş yavaş köyü boşaltıp deniz kenarına Yeni Doğanbey diye bir köy kurmuşlar. Eğer buraya bizsiz giderseniz köyün girişinde hemen solda köyün tarihini, taş evlerini, bölgenin hayvan ve bitkilerini tanıtan bir bina var. Orman mühendisi ve bir yürüyüş rehberi olan Nevzat Bey’in müdürlüğünü yaptığı binayı ziyaret etmeden turunuza başlamayın. Sonra köye girin ve kaybolun… Bu tarih kokan sokakları içinize sindire sindire gezin. Çok iyi bir şekilde restore edilmiş evler, Arnavut sokaklar, mis kokulu çiçekler, rengârenk meyve ağaçları ve sonsuz bir dinginlik, bir sessizlik. Evet, sokaklarda dolaşırken kimseye rastlamayabilirsiniz, sadece size bütün gün eşlik edecek köpekler, keçiler ve kediler.
Buradaki konaklama sürenizce Dilek Yarımadası Milli Parkı’nda 2 ile 5 saat arasında değişen yürüyüşler yapabilirsiniz. Ama bazı rotalar için önceden özel izin almanız lazım. Ayrıca Karina Sahiline, Pirene, Miletos ve Didim Apollon Tapınağı’na turlar yapabilirsiniz.
Nerede: Söke’ye 30 KM uzaklıkta, Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı’nda.
Google Map Link’i https://goo.gl/maps/BQnskfRf7WH2
Nerede Kalınır: Mola Cafe/Pansiyon, Domaça House ve Casa Luna olmak üzere üç seçeneğimiz var.
Nerede Yenir: Köyün içinde market yok. Manzarası ile Mola Kafe dinlenebileceğiniz belki öğlen bir şeyler atıştırabileceğiniz güzel bir yer. Yeni Doğan Köyü’nde de Domatia Kafe kahvenizi içebileceğiniz sakin bir yer. Biraz daha giderseniz Karina sahilinde, tavsiye sırama göre, Abdül’ün Yeri, Tarihi Gümrük Balıkçısı ve Karina Balık keyifli yemek yiyeceğiniz yerler.

5 – Kaleköy (Simena)
Güneşi ışık ülkesi Likya’da karşılamak
Eski adı Simena olan Kaleköy şimdiki halinin aksine eskiden bir köy değilmiş aslında. Kadim Likya’nın küçük bir şehriymiş. Diğer Likya şehirleri gibi depremler ve düşman akınları ile giderek küçülmüş. Eski şehrin bir kısmı hala ana karada dururken bir kısmı da Akdeniz’in berrak suları altında. Burada cam tabanlı tekneler ile yapacağınız turlarda bu batık şehrin kalıntılarını görebilirsiniz. Kaleköy, kıyıdan tepesindeki Haçlı Kalesine kadar dikine çıkan birkaç sokaktan dolaşıyor. Ama biraz labirent gibi bu sokaklar. İstediğiniz bir yere giderken seçtiğiniz sokaklar sizi oraya götürmediğinizi fark edip birkaç defa geri dönüp farklı sokaklara gireceksiniz. Ve sokaklar dik olduğu için biraz da yorulacaksınız. Ama yol üstündeki kafelerde dinlenirken seyredebileceğiniz müthiş bir manzara ve isteğinize bağlı olarak buz gibi bira ya da tap taze kekik çayları var. Ev yapımı dondurmalar da cabası.
Köyün sokaklarına ve etrafına tepesi ters dönmüş bir tekneyi sembolize eden Likya sarkofajları (lahitleri) (bu arada sarkofaj et yiyen demek) serpiştirilmiş durumda. Tabii ki en meşhuru hemen hemen bütün Simena kartpostallarında gördüğünüz köyün önünde denizin içinde olanı. Mutlaka tepedeki kaleye de çıkmalısınız. Bütün köyü ve körfezi ayaklarınızın altına serecek bir manzarası var buranın. Eğer dikkatli bakarsanız özellikle kalenin dışında, doğu kısmında daha birçok Likya sarkofajlarını görürsünüz. Hatta o tarafa ufak bir yürüyüş yapıp tekrar köye buradaki okulun yanında girebilirsiniz. Kaleye giriş ücretli ama müze kart geçiyor.
Sonuç olarak bu sakin köy 4-5 günlük bir konaklama için çok ideal. Burada kalırken vaktinizi sadece denize girerek ve kitap okuyarak geçirebilir veya günü birlik tekne turu yapabilir, kano ile Likya sakofajları arasında dolaşabilir ya da Demre bulunan Myra Antik şehrini gezip bir zamanlar Noel Babanın da gömülmüş olduğu St. Nicholas Kilisesi’ni ziyaret edebilirsiniz. simena
Nerede: Kara yolu ile ulaşım yok, ki bu iyi bir şey. Kaş’tan, Demre’den ve Üçağız Köyü’nden tekne ile gidebilirsiniz.
Google Map Link’i https://goo.gl/maps/zTNznry29z72
Nerede Kalınır: Köy içinde 5-6 tane pansiyon var. Kale pansiyon, Ankh pansiyon, Mehtap Pansiyon bunların bazıları. Ama birkaç gece konaklama yaparsanız yeme içme hesabınızı günlük kapatmanızı tavsiye ediyorum.
Nerede Yenir: Köyün içi restaurant ve kafe dolu. Mutlaka kekik çayı deneyin. Ankh Pansiyonun ev yapımı şeftalili dondurması da çok güzel. Akşam yemeğinizi denizin yanında iskele üstünde yemeniz bambaşka bir deneyim olacak. Belki tanrı misafiri olarak birkaç caretta caretta ziyaretinize gelebilir. Daha da şanslıysanız belki bir denizkızı.


Erkan Karaköse
1999’dan beri geziyorum. Hiç gezemezsem en azından çıkıp mahallede bir dolaşırım.
Gezgin blog’dan haber almaya ne dersiniz?
E-mailinizi bırakın, yazılarımızı size ulaştıralım.