Hititleri hepimiz duymuşuzdur. Peki bu Hititler kimdir? Nerede nasıl yaşamışlar?
Ne zaman yolum Çorum’un Boğazköy ilçesindeki Hattuşa’ya düşse, bu sorular beynimi sürekli meşgul eder. Turist rehberi olarak yolum, bir zamanlar Hititlerin başkenti olan Hattuşa’dan sayısız kez geçti. Lakin bu sefer Gezgin Tayfa için yola düştüm ve sizler için Orta Anadolu’nun bu gizemli harabelerinde Hititlerin izini sürdüm. Özellikle söylemem gerekir ki, tarih, mitoloji, arkeoloji veya bu üçünün içinde yer aldığı doğayı toprağı seviyorsanız, Hattuşa sizi hayal kırıklığına uğratmayacak kadar zengin bir yerdir. Hattuşa’ya en iyi Ankara’dan gidilir ve bu yol yaklaşık 2 saat 30 dakika sürer. En yakın havalananı ise Merzifon’dadır. Bu yol ise yaklaşık 2 saat sürer. Biz Ankara’dan yola çıktık ve Samsun yolundan Elmadağ, Kırıkkale ve Sungurlu üzeri Hattuşa ören yerinin bulunduğu Boğazkale’ye – aynı zamanda Boğazköy olarak da bilinir – vardık. Yol üstü yemekleri oldukça güzel olan ve hemen Sungurlu’dan sonra Hattuşa yol ayırımına varmadan, Mavi Ocak tesislerinde güzel bir yemek molası verdik.
Hattuşa’yı gezmeye büyük tapınak kalıntılarından başladık. Burası bir zamanlar büyük bir tapınak kompleksi idi. Binaların arasında, büyük taş bloklar ile döşenmiş geniş merasim yolu, büyük erzak depoları, fırtına tanrısı ve hava tanrısına adanmış kült odaları, 163 rahip ve rahibelere ev sahipliği yapmış geniş tavanlı, uzun pencereli ve düz çatılı yapıları ile zamanın mimari bir şaheseri olsa gerek. Ören yerine ilk girişte sol tarafta, yeniden inşa edilmiş bir Hitit evi ve aşağı surları görebilirsiniz. Tapınağın hemen altındaki temellerden oluşan yıkıntılar ise bir zamanlar Asurluların Hattuşa’daki ticaret kolonisi olmalı.
Büyük tapınağı geride bırakıp tepeye doğru, sağımıza, Hattuşa şehrinin dış savunma duvarlarının kalıntılarını alarak aslanlı kapıya varıyoruz. İlk başta bir şey göremeseniz de üstü açık olan kapı aralığında dışarı çıkın ve arkanıza baktığınızda iki devasa Hitit aslanının kapının her bir tarafında, kocaman açık ağızları ile şehri adeta korur gibi durduğunu görürsünüz. Hitit kültüründe ve sanatında, bir zamanlar Anadolu bozkırlarında da 13. yüzyıla kadar yaşamış olan aslanın, güç ve kudret sembolü olarak özel bir yeri vardır.
Aynı yoldan en tepeye doğru devam ettik ve Yerkapı’ya vardık. Bence Hattuşa’da ki en önemli yapıdır. Yığma bir tepenin içine, halen neden yaptıkları bir muamma olan bu mimari harikanın içinden her yürüdüğümde beni olağanüstü büyülemiştir. Üçgen tünel biçiminde, ortasında bir kilit taş dizilimi olan, yaklaşık 3500 yıldır zamana meydan okuyan bu tünelden dışarıya doğru yürüyün, sanki bir dünyadan başka bir dünya geçmiş gibi hissedersiniz. Bir zamanlar Hititlerin bu tünelden hemen yanı başınızdan geçip gittiği hissine kapılmamak elde değil. Belki bu tünel bir ayin yoluydu. Bu fiziki dünyayı, ölümden sonra ki ruhani dünyaya bağlayan kutsal bir yol. Belki de sadece şehre rahat ve kolayca girmek ve çıkmak için yaptılar. Ya da insanları etkilemek! Kim bilebilir ki! Yerkapı’dan yürüdükten sonra kendinizi şehir surlarının dışında bambaşka bir doğa ile baş başa bulacaksınız. Sola doğru bir kısmı yeniden yapılmış şehir surları boyunca yürüyün ve bir kaç yüz metre ilerde soldaki merdivenden tepeye tırmanın. Tepede, bütün Hattuşa ören yeri ayaklarınızın altında olacaktır.
Yerkapı’dan sonra aşağıya doğru devam ettik, hemen sağda bir kapı daha. Bu sefer sizi bir Hitit tanrı kabartması karşılayacaktır. Kral kapısı diyorlar ama kabartmada ki figür bir Hitit tanrısı olsa gerek çünkü başlığında Hitit kültüründe tanrısallığın simgesi olan bir boynuz figürü var.
Biraz daha aşağıda hem bir hiyeroglif (resim yazısı) odası hemde bir zamanlar Hitit krallarının ve ileri gelenlerin yaşadığı iç kale kalıntılarını gezdikten sonra Hatuşa’nın yaklaşık 2 km kuzeyinde bir kült merkezi olan Yazılıkaya’ya yöneldik.
Yazılıkaya, Yozgat’a doğru giden yol üstünde. Mutlaka görmeniz gereken bir yer. Çok iyi korunmuş kaya kabartmaları ile önemli bir yer ve Hitit panteonu (Tanrılar hiyerarşisi ya da düzeni) hakkında çok değerli bilgiler barındırıyor. Burası bir zamanlar önemli Hitit ayinlerinin yapıldığı bir yermiş. İki doğal kaya galerisi genişletilerek yapılmış. Soldaki ilk ve geniş olan galeri Hititlerin bin tanrılarını ve baş tanrı(ça) ailesini betimlemektedir. Anadolu’da kaydedilmiş en eski panteondur. Yine bu galeride iki dağ zirvesi üstünde durur şekilde betimlenmiş, muhtemelen öldükten sonra tanrılaştırılan ve bu kült merkezini M.Ö 1250 yılında inşa etmiş olan kral Tuthaliya’nın büyük bir kayadan oyma rölyef figürü bulunmaktadır. Dar bir kaya aralığından girilen küçük galeri ise kralın mezar yeriymiş. İçeri girdiğinizde sizi kralın mührü olan bir hiyeroglif kabartma karşılar. Anlamı “Büyük Kral Tuthaliya’dır. Yine yeraltı tanrısı olan Nergal’in kılıçtan simgesi, Kral Tuthaliya’yı kollarının altına almış tanrı Şarruma figürü ile halen parlaklığını iyi korumuş kol kola askeri yürüyüş nizamında betimlenmiş 12 yeraltı tanrıları kabartması insanı adeta büyülüyor.
Arif Yaşa
20 yıldır rehberlik yapıyorum ve üniversite yıllarımdan beri seyahat ediyorum. Bir yerden başka bir yere beni götüren şey ise merak!
Gezgin blog’dan haber almaya ne dersiniz?
E-mailinizi bırakın, yazılarımızı size ulaştıralım.
E-mailinizi bırakın, yazılarımızı size ulaştıralım.