İstanbul, üç imparatorluğa başkentlik yapmış ve dünyanın en önemli deniz ticaret yollarından birisi olan İstanbul Boğazının (Bosporus) kıyısında kadim bir şehirdir.
Marmaray tünel çalışmaları sırasında Yenikapı’da ortaya çıkan Neolitik dönem kalıntılarla beraber, artık şehrin tarihinin yaklaşık 8500 yıl öncesine kadar gittiğini biliyoruz. Roma, Bizans (Doğu Roma) ve Osmanlı İmparatorluk başkenti olan İstanbul’un taşı toprağı tarihtir. Sizler için görülmesi gereken en önemli 7 tarihi mekanı Gezgin Tayfa olarak derledik.
AYASOFYA
Sultanahmet meydanında, devasa kubbesi ve toprak rengi duvarları ile hemen dikkati çeken Ayasofya, günümüzden neredeyse 1500 yıl önce 532 ve 537 yılları arasında Bizans İmparatoru Justinian tarafından imparatorluğun baş kilisesi olarak inşa edilmiştir. Ayasofya yaklaşık bin yıl kadar dünyanın en büyük kilisesi ve en geniş kubbesi idi. Doğu Roma imparatorlarının taç giyme törenleri Ayasofya’da yapılırdı. 1453 yılında Fatih’in İstanbul’u fethi ile camiye çevrilmiş ve zaman içinde dört minare eklenmiştir. 1934 yılından günümüze kadar müze olarak kullanılmaktadır.
TOPKAPI SARAYI
İstanbul’un fethinden sonra yapılan ikinci saraydır. 1460’dan 1856 yılına kadar Osmanlı Padişahlarına yaklaşık 400 yıl boyunca ev sahipliği yapmış bir saraydır. Günümüzde müze olan Topkapı Sarayı, Salı günleri hariç her gün ziyarete açıktır. En dış kapı olan Bab-ı Humayun kapısından girdiğinizde, Alay Meydanı boyunca Bab-ı Selam kapısına kadar yürürsünüz.Bilet turnikelerinden içeri girdikten sonra ileride solda, büyük kubbenin altında Divan-ı Humayun, saat galerisi ve hepsi birer sanat eseri olan işlemeli silahların sergilendiği silahlık ve sağ tarafta sıra sıra bacaları ile gözden kaçmayan mutfak kısmı ilk avluda görülmesi gereken yerler. Bab-ı Selam’dan içeri girdiğinizde biraz ileride solda Afrikalı hadımların koruduğu Harem kapısını görürsünüz. Valide Sultanlar, Hasekiler, Kız Sultanlar, Şehzadeler ve Cariyelerin kapalı bir hayat yaşadığı Harem, iç mekan çini ve altın yaldızlı süslemeleri ile gezilmesi gerekir diye düşünüyorum.(Harem girişi ücretli ve müze kart geçmiyor). Bab-ı Saade’den sonrası Enderun olarak bilinen iç saray ise adeta Padişah’ın çalışma ofisi gibiydi. Bu kısım da sol tarafta kutsal emanetleri ve sağ tarafta içinde meşhur kaşıkçı elması da olan Osmanlı padişahlarına ait ziynet ve süs eşyalarının sergilendiği hazine kısmını gezebilirsiniz. Son olarak, merdiven ve ara rampa yollardan daha aşağı inin ve tıpkı bir zamanlar padişahların yaptığı gibi, önünüzdeki muhteşem boğaz manzarasını seyredin.
SULTANAHMET CAMİSİ
Padişah 1. Ahmed tarafından 1609-1616 yılları arasında, 6 minareli olarak inşa edilmiştir. Batılılar mavi cami anlamına gelen Blue Mosque diyorlar. İç mekan İznik çini ustalarının elinden çıkmış yaklaşık 20 bin adet mavi çini ile süslendiği için bu ismi vermişler. Tarihte inşa edilen ilk 6 minareli camidir. Asırlardır İstanbul’a simge olmuş bir mimari şaheser.
YEREBATAN SARAYI
Yerebatan Sarayı 532 senesinde Bizans İmparatoru Justinian tarafından bir su sarnıcı olarak yapılmış. İstanbul’un en kıymetli yeraltı yapısıdır. Farklı yerlerden getirildiği belli olan 336 mermer sütun ve sütun başlıkları ile en büyük yeraltı su sarnıcıdır. Günümüzde müzedir. Görülmesi gereken yerlerin en başında olması gereken bir yer. İçeri girdiğinizde yürüyüş yolu boyunca devam ederseniz, sarnıcın en sonunda, sol köşede iki adet devasa Medusa başı görebilirsiniz. Asırlardır su altında kaldıklarından dolayı çok iyi korunmuş olan bu Medusa başları Bizanslılar tarafından sütun kaidesi olarak kullanılmıştır.
SÜLEYMANİYE CAMİSİ
Mimar Sinan’ın İstanbul’daki en önemli eseridir. Bir külliye olarak çevre yapıları ile günümüze kadar çok iyi korunmuş yapıların başında gelir. 4 minaresi ile kadim İstanbul’un 7 tepesinin 3. tepesinde yer alır. Arka avludan müthiş bir İstanbul manzarası sizi bekliyor. Hemen dışarıdaki köşede bulunun Mimar Sinan’ın türbesine de uğramayı unutmayın.
KARİYE MÜZESİ
Bizans ve mozaik sanatını sevenler için bulunmaz bir hazinedir. İç mekanda bulunan ve Paleologos dönemi rönesansının en iyi örnekleri olan, İncil’den farklı hikayeleri anlatan mozaikler ile gerçek bir Bizans hazinesidir. Osmanlı döneminde cami olarak kullanılmış ve 1949’dan itibaren müzedir. Müze Çarşamba günleri kapalıdır.
DOLMABAHÇE SARAYI
Osmanlı İmparatorluğunun son dönemini ve Avrupa özentisini göstermesi açısından önemli bir saray. Araya Türk İslam süsleme ve mimari ögelerinin de karıştırıldığı farklı tarzların uyumundan ibaret eklektik bir binadır. Bu tür Neo-Klasik saraylar arasında, meşhur Fransız Bakarat kristallerinin en fazla bulunduğu saraydır. Haremlik ve Selamlık olarak ikiye ayrılır. Her iki kısmı ziyaret edecekseniz ona göre bilet almalısınız. Müze kart geçmiyor ve sadece kendi tur rehberiniz veya Saray’ın resmi rehberleri eşliğinde gezebilirsiniz. Pazartesi ve Perşembe günleri kapalıdır.
Arif Yaşa
20 yıldır rehberlik yapıyorum ve üniversite yıllarımdan beri seyahat ediyorum. Bir yerden başka bir yere beni götüren şey ise merak!
Gezgin blog’dan haber almaya ne dersiniz?
E-mailinizi bırakın, yazılarımızı size ulaştıralım.