Yaşadığımız ülkenin her bir yanı ayrı güzel; binlerce yıllık tarih, kültür ve eşi benzeri olmayan bir tabiata sahibiz. Türkiye’nin hemen hemen her yerini gezdim. Gezerken arkadaşlarımızla birlikte kurallara bağlı kalmadan içimizden geldiği gibi davranmaya çalıştık. Bu kuralsızlığı ve coşkuyu en iyi yaşadığımız hatta iliklerimizde hissettiğimiz en önemli yer Doğu Karadeniz’di. Neden mi?
Doğu Karadeniz de kuralsızlık bir kuraldır çünkü… Doğa insanı hiç plansız –belki de özüne döndürmek için – kendi içine çeker. Yağmurlar yağar, belki bu yüzden yollar kapanır. Ya da hiç beklemediğiniz bir anda kendinizi buluttan bir denizin içinde bulur her şeyi unutursunuz ve orada yıllarca kalabileceğinizi hissedersiniz, bu duygu anlatılmazdır. Öyledir ki oralar; yeşili başka yeşil, bulutu başka, denizi başkadır. Hiç pus yoktur her şey cam gibidir. Hâlbuki çok fazla buluttur, sistir etrafınız. Ama candan ve doğal gelen her şey nettir işte. Eğer bir doğa severseniz içinden çıkmak istemeyeceğiniz birçok orman sarar bu diyarlarda etrafınızı, her yer şelaledir. Doğanın can damarı olan su bolluk ve bereketiyle her yerde bulunur.
İnsanı da coşkuludur elbette; havasından suyundan olacak her yerde horon vurabilir, doyasıya bu diyarı birlikte yaşayabilirsiniz. Mesela her hangi bir yayla da ya da herhangi bir köyde gel bana yoldaş ol şuraya götür dersen asla seni yalnız bırakmazlar. Ya da üşüdüyseniz hemen sizi içlerine alıp ısıtırlar. Deli doludurlar ama hep içtendirler. İçlerine girmek isteyin yeter ki. İşte bundandır bu diyarın bam başkalığı…
Doğu Karadeniz’in en önemli tarihi eserlerinden birisi Sümela Manastırı’dır. Rivayete göre iki keşiş rüyalarında Sümela Manastırı’nın yerini görürler ve birbirlerinden habersiz şimdi yapının yer altığı Altındere Vadisi Milli Parkı’nda buluşurlar. Milli Park ve Manastır Trabzon’un en vazgeçilmez gezi duraklarından biridir. Ki böyle olmasının ne kadar doğal olduğunu sadece gidip ziyaret edenler o duyguyu yaşayanlar hissedebilir.
Buraların kaderini etkileyen birçok doğal neden de var tabi ki, dümdüz bir alan olmadığı için birçok tarihi eserde yıllar içinde heyelanlar nedeniyle tahrip olmuş ve doğa üstlerini kapatmış. Tarihi bakımdan bu nedenle çok zengin diyemeyiz. E tabi yörede Rumlardan kalan altınları ele geçirmek isteyen defineciler de hala birçok konağı ya da tarihi alanı tahrip etmeye devam ediyor. Umuyorum ki ilerleyen zamanda kader gibi görülen bu sorunların üstesinden gelinecek.
Trabzon’daki bir başka doğal alan ise Uzungöl Tabiat Parkı. Uzungöl yirmi yedi yıl önce Tabiat Parkı ünvanını almış. O dönemler göl çevresinde yapılaşma olmadığı için çok daha doğalmış diyebiliriz. Şu anda da görülmeye değer bu göl Haldizen Deresinden beslenen bir set gölüdür aslında. Gölü geçerek arabanıza atlayıp yamaçlara doğru çıkarsanız birçok yayla da var. Bu yaylalarda trekking yapma ve gölü en tepeden görme olanağı da mevcut tabi ki. Manzara en yüksekten hep daha güzel, tabi bu benim kendi görüşüm. İçinde olduğumuz hiçbir şeyi iyi göremediğimizi düşünürüm =)
Trabzon’dan gidebileceğiniz Gümüşhane ili sınırları içinde bulunan bir başka tarihi alan ise Santa Harabeleri’dir. Ne kadar sisli bir günde gördüğümü tahmin bile edemezsiniz =) ama sisli havaya rağmen çok güzeldi. Eski bir madenci kasabası olan bu yer Rumlar tarafından terk edildikten sonra köy boş kalmış, hem de bomboş… Sadece iki aile olduğunu öğrendik. Bu sessiz köy Rum mimarisinin örneklerini görebileceğiniz en güzel yerlerden…
Gezinize devam ederseniz, bu masalsı diyarda unutamayacağınız hem birçok anınız olur hem de gözünüz şenlenir bizden söylemesi… Rize’yle ilgili bölüm çok yakında takipte kalın!
Sevgiler
Duygu Şahin
Babam sayesinde çocukken doğa ile kurduğum bağın değerini anladığım günden beri geziyor ve insanlarında bu yönde kışkırtıyorum. Doğa bizi bekliyor…
Gezgin blog’dan haber almaya ne dersiniz?
E-mailinizi bırakın, yazılarımızı size ulaştıralım.